Milletimizin İktidardan Alacağı Var!
22.9.2021
Milletimizin İktidardan Alacağı Var!
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu bu hafta düzenlediği basın toplantısında doktorların muayene süresinin 5 dakikaya düşürülmesini, öğrencilerin yaşadığı kalacak yer bulma sıkıntısını ve hizmete aktarılması gereken imkanların israfa harcanmasını gündemine aldı.
Değerli basın mensupları,
Muhterem arkadaşlar ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;
Basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve alaka için hepinize teşekkür ediyorum.
MHRS (MERKEZİ HEKİM RANDEVU SİSTEMİ)
Muhterem arkadaşlar;
Gündemin diğer konu başlıklarına geçmeden evvel sağlık sisteminin ne denli tıkandığını gösteren bir konuya değinerek basın toplantımıza başlamak istiyorum.
Sağlık sistemimizde pandemi sürecinde büyük bir gayrete şahitlik ettik. Doktorlarımız, sağlık çalışanlarımız büyük bir fedakarlık ortaya koydu.
Lakin şartlar zorlaştı, hastalarımız birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya başladı.
Bildiğiniz üzere Merkezi Hekim Randevu Sistemi'ndeki randevu aralığı 5 dakikaya düşürüldü.
Uluslararası kuruluşlar muayene süresini 20 dakika olarak önerirken 5 dakikalık muayene kararı olacak iş midir?
Bir doktor bir saatte 12; bir günde 90 küsur hastaya bakmak mecburiyetinde. Muhterem arkadaşlarım, bu mantıklı bir iş değil. Bunu doktorlarımız nasıl yapacaklar?
Zaten çok zor şartlarda görev yapan ve son 2 yıllık pandemi süresi boyunca da binbir zorluğa göğüs geren sağlık çalışanlarımıza şimdi bu kararla deniliyor ki "sen günlük 90 hastaya bakacaksın!"
Doktorlarımızın istifa nedenlerine çözüm bulmak, çalışma sürelerini yeniden düzenlemek ve sağlıkta şiddeti önleyecek çalışmaları hayata geçirmek yerine;
Böylesine bir kararın alınması iktidarın iş tutuş şeklinin en net örneklerinden biri olmuştur.
Bizim doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız; fedakâr, örnek insanlardır, yorulmaktan çekinmeyen insanlar… Yurt dışında bir doktorumuz iş aradığında o yüzden bulmakta zorlanmıyor. Fakat yurt dışına giden doktorlarımızın adedinde ciddi bir artış meydana geldi.
Allah göstermesin bizim sağlık sistemimiz önümüzdeki yıllarda ciddi problemlerle karşı karşıya kalacak endişesi taşıyoruz.
Şu an bütün hastanelerimiz dolu ve doktorlarımız çalışıyor ama bunun karşılığını alabildiklerini söylememiz mümkün değil.
Şimdi bütün dünya vasıflı insan arıyor, göçmenlerde bile seçerek alıyorlar; doktoru, mühendisi kendi ülkesine alıyor.
Bunları göz önüne alarak iktidarın dikkatini çekmek istiyorum.
Ayrıca bu kararın sağlık çalışanlarımızın yanında bir de vatandaşımıza yansıyacak olumsuzlukları vardır.
Sürekli hastane sıralarına beklemeye son verdiklerinden ve devasa şehir hastaneleri yaptıklarından bahseden iktidar yöneticilerinin, günlerce hatta bazen aylarca hastaneden randevu alamadıklarını söyleyen insanlarımıza verecek cevabı var mıdır?
Evet, hastane koridorlarında değil belki ama artık insanlar telefonun ucunda saatlerce ve günlerce sıra bekliyorlar; hem de sadece 5 dakikalık bir muayene olabilmek için!
Bu kararın yeniden gözden geçirilmesi için iktidara çağrıda bulunuyor ve az önce ifade ettiğim sorunlar ve "hasta garantili hastaneler" mantığı başta olmak üzere sağlık sistemini sil baştan değiştireceğimizin sözünü veriyoruz.
Önceliğimiz de birkaç şirketin kâr etmesi değil, sağlık çalışanlarımızın ve insanlarımızın memnuniyeti olacaktır.
GENÇLERİMİZİN BARINMA SORUNU
Muhterem arkadaşlar;
Okulların açılmasıyla birlikte eğitimde yaşadığımız ve sürekli sümen altı edilen problemler de tek tek gün yüzüne çıkmıştır.
Ve anlaşıldı ki pandemi dönemi boyunca belirsizliklerle geçen koskoca 2 yıl, tıpkı son 20 yılımız gibi heba edilmiş, sorunlarımızın çözümüne dair hiçbir sağlıklı adım atılmamış!
Devlet sadece sınavla bir öğrencinin nerede okuyacağına karar verilecek bir sistem kurmakla mükellef değil, imkanı olmayan öğrencilerin bir okulda okuyabilmesi için bütün şartları hazırlamakla mükelleftir.
Bugün Türkiye’de 210 üniversite, 8 milyonun üstünde de öğrenci var. Fakat üniversitelerimizin vasfı birbiri ile uymuyor. Teknik şartlar, barınma gibi konularda doğu ve batı illerinde ciddi bir fark var. Bunun çözüm yolu bulunamadı hala.
Şimdi ne yazık ki bir öğrenci gittiği şehirde kalacak yer bulabilecek mi, bunu konuşur hale geldik.
İktidar adeta kendisini öğrenciden alacaklıymış gibi zannediyor, o yüzden öğrenciye hitap ederken “gözünüze dizinize dursun” demekten çekinmiyor.
"Üniversiteler açılacak mı açılmayacak mı", "dersler online mi olacak yüz yüze mi", "hibrit modelde öğrenciler kaç gün okula gelecek" belirsizlikleri sürerken, milyonlarca öğrencimiz son birkaç haftadır kalacak yer arayışında…
Her ne kadar Sn. Erdoğan böyle bir problemin varlığını inkar etse de kira fiyatları %50 hatta bazı bölgelerde %100'ler seviyesinde arttı.
Yurtlarda da durum çok farklı değil; fahiş ücretler bir yana ayrıca büyük bir kapasite sorunu olduğu da aşikar... Gençlerimiz, en temel haklardan biri olan barınma hakkından yoksun bırakılmaktadır.
Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir ve devlet de bu şartları yerine getirmek için gerekli her türlü tedbiri alır, almak zorundadır! Devlet, gençlerini sokakta bırakmaz!
KAYNAKLARIMIZ VE GENÇLERİMİZ HEBA EDİLİYOR
KYK'nın yurt kapasitesi 2002'de; 180 bin iken şimdi 720 bine çıkmış, bravo tebrik ederiz!
Peki yükseköğretimde kayıtlı öğrenci sayısındaki artışlar ne olacak? 2002'de 1,5-2 milyon civarında olan öğrenci sayısı bu yıl 8 milyonu aşmış!
"Her ilimize üniversite açtık" diye övünenler, verilerde bir apartman dairesini üniversite kabul ederek "üniversite sayısını şu kadar artırdık" diye nutuk atanlar, 20 yılda bir arpa boyu yol katedememişler yani; bu kadar açık ve net ifade ediyorum!
Nicel artışlarla övünerek, nitelikteki çöküşü gölgelemeye çalışmak bu iktidarın adeta karakteristik özelliği haline geldi.
"Bina yaptık, yol yaptık, hastane yaptık, şöyle büyük gökdelenler inşa ettik, devasa projeleri tamamladık, en büyüğünü biz yaptık..."
Peki sonuç? Gençlerimiz sokakta kalıyor; birçoğu yer bulamadığı için, maddi imkanları yetersiz olduğu için kazanmış olduğu üniversiteye dahi gelemiyor!
"Büyük, Daha Büyük, En Büyük" diye diye paralar betona gömüldü; şimdi geldiğimiz durum nedir? Hem kaynaklarımız hem de geleceğimiz yani gençlerimiz heba edildi ve ediliyor!
ÖNCELİK VE TERCİH MESELESİ
Muhterem arkadaşlar;
Gençlerimizin ve ailelerinin yaşadığı sorunların nedeni de çözümü de iş başında bulunanların öncelik ve tercih meselesidir...
Neyi önceliyorsun? Gençlerine insan onuruna yaraşır evler ve yurtlar tesis etmeyi mi yoksa yazlık-kışlık sarayların sayısını artırmayı mı?
Neyi tercih ediyorsun? "Barınamıyoruz" diyen üniversite öğrencilerine kulak verip problemlere çözüm üretmeyi mi, yoksa onları susturmak için polis göndermeyi mi?
Senin tercihin hayat pahalılığı için kalıcı ve somut adımlar atmak mıdır, yoksa fiyat artışlarından esnafı ve muhalifleri sorumlu tutmak mıdır?
Sizin önceliğiniz, insanların hayat standartlarını yükseltmek midir, yoksa depolara, marketlere baskınlar yaparak, rakamları istediğiniz gibi eğip bükerek algılarla oynamak mıdır?
Değerli arkadaşlar, kıymetli gençler; işte bütün mesele budur ve sorunlarımızın esası burada düğümlenmektedir.
Fakat umutsuzluğa kapılmaya da hiç gerek yok; Saadet Partisi'nin önceliği gençlerimizdir, insanımızdır ve tercihleri bellidir. Buradan sizlere bir söz veriyorum; inanın iş başına geldiğimizde çok kısa bir sürede bu problemlerin hepsini tek tek çözeceğiz.
2002-2021 KIYASLAMASI
Değerli arkadaşlar, kıymetli basın mensupları;
Sn. Cumhurbaşkanı'nın kredi ve burslarla ilgili yaptığı 2002-2021 kıyasına da değinmek istiyorum.
Sn. Erdoğan; "Göreve geldiğimizde üniversite öğrencilerinin aldığı burs 45 liracıktı. Elinize dilinize dursun ya. Şu anda 650 TL’ye çıktı nereden nereye geldi.” ifadelerini kullandı."Elinize, dilinize dursun" ifadesine birazdan geleceğim; fakat öncelikle yapılan bu kıyası beraber bir değerlendirelim istiyorum.
2002-2021 kıyası yapmak için burada tek tek, kalem kalem birçok örnek verebiliriz. İşte o zaman o paraya şu kadar altın, şu kadar dolar alınıyordu şimdi şu kadar.
Veya o paraya o zaman şu kadar kilo et, şu kadar adet yumurta alınıyordu, şimdi şu kadar...
Neyi ele alırsak alalım; karşılaştığımız tablo değişmeyecek; 2021 yılındaki ekonomik şartlar, 2002'den daha iyi değil, burası çok açık ve net!
Fakat ben bugün bu rakamların ötesinde bir şey sormak istiyorum; verilen hangi rakam, TÜİK'in ısmarlama hazırlanan hangi verisi; insanımızın bugün hissettiklerinden daha gerçekçi ve inandırıcıdır?
Araba Saltanatı
Biz ekonomide dışa bağlı bir ülke haline geldik. O kadar ki şimdi Çanakkale Köprüsü açılıyor; geçiş ücreti ne kadar? 15 Euro! Lira diyemiyor, lira derse 150 lira diyecek çok geliyor, o yüzden diyemiyor.
Şimdi Euro deyince aklımıza Avrupa geliyor, milli gelire bakın; bizde milli gelir korkunç şekilde düştü.
Gelin, şimdi Almanya’ya bakın; Merkel yıllarca iktidarda kaldı, iktidardan ayrılırken sadece bir dairesi var!
Merkel kendisine ait bir evde yaşıyor ama bizim yöneticilerimiz saraylarda oturuyor. Almanya’nın milli geliri bizde yok!
Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki gibi araba saltanatı yok! Danışmanların, şube müdürlerinin hepsinin altında lüks araba var. Böyle bir mantıkla ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz.
Bunları söyledikten sonra ister istemez aklıma Allah’tan korkun ifadesi geliyor…
21. YÜZYILDAYIZ
Ayrıca Ak Parti iktidarının çok sevdiği bu kıyaslama mantığını da artık bir gözden geçirmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Rakamlarla oynamadıkları taktirde zaten bu kıyasta hemen her alanda sınıfta kaldıkları aşikardır.
Fakat işin bir diğer yönü de şudur; ya arkadaş, 21. yüzyılın hemen başında göreve gelen ve 20 yıldır ülkeyi tek başına ve hiçbir dönemde olmadığı kadar istediği şekilde yöneten bir iktidar, hâlâ 20. yüzyılın şartları ile bugünü kıyas ediyor.
Her şey değişti, zaman değişti, dünya değişti, teknolojik imkânlar gelişti.
-Siz iktidara geldiğinizde dünyaya gözlerini açan çocuklar, büyüdü şimdi üniversiteye başladı ve işte bu sıkıntılarla karşı karşıya kaldılar.
-Siz iktidara geldiğinizde ilkokula başlayan çocuklarımız, bugün üniversite mezunu ve diplomalı işsizler kervanına katıldılar.
-Siz iktidara geldiğinizde üniversiteden mezun olan gençler, şimdi anne-baba oldular ve çocuklarının eğitim masrafını nasıl denkleştireceklerini kara kara düşünüyorlar.
Bu hâlâ neyin kıyasıdır, neyin karşılaştırmasıdır! Yok ille bir kıyas yapılacaksa, işte Merkel nasıl bir Almanya devraldı ve nasıl bir Almanya bırakıyor; bunun mukayesesini yapın!
MİLLET, İKTİDARDAN ALACAKLIDIR
Muhterem arkadaşlar;
Az önce de ifade ettim, bir de kullanılan bir ifade var ki bunun çirkinliğini anlatmaya gerek yok zannediyorum.
"Elinize, dilinize dursun..." Ayıptır ya, ayıp! Sanki kendi cebinizden veriyorsunuz bu paraları!
Ak Parti iktidarının bir başka tutumu da işte burada yine karşımıza çıkıyor.
Bu iktidar, adeta milletten alacaklı gibi davranıyor; "şunu yaptık, şunu verdik, şu kadar kişiyi işe aldık..."
Yapacaksınız tabi, vereceksiniz tabi, işe alacaksınız tabi! Ya, bu sizin göreviniz! Onun için o koltuklarda oturuyorsunuz ya zaten!
Tuhaf ve anlaşılmaz bir tutum var burada! Arkadaş, bu millet size borçlu değil, aksine siz bu millete borçlusunuz!
Neleri borçlusunuz biliyor musunuz?
-Gençlerimize yurt borçlusunuz, burs borçlusunuz, mezun olunca bulacağı bir iş borçlusunuz!
-Emekçilerimizin, işçilerimizin alın terinin karşılığını alacağı var sizde!
-EYT'lilerimize hak ettikleri emekliliği borçlusunuz!
-KHK'lılar başta olmak üzere, mağdur, mazlum ve de mahzun insanlarımızın adalet alacağı var sizden!
-Açlık sınırının altında bir ücrete mahkum ettiğiniz milyonların alacağı var sizden!
-Borç ve kredilere mahkum ettiğiniz çiftçilerimizin alacağı var sizden!
Artık bu üstten bakan ve milletten adeta alacaklı gibi davrandığınız söylem, tutum ve davranışlara son verin!
"Yok biz borçlu değiliz, millete hak ettiğinin karşılığını vermeyiz" diye ısrar ediyorsanız da çekilin bir kenara!
Madem omuzlarınızda bunun sorumluluğunu hissetmiyor ve bu hassasiyeti taşımıyorsanız; biz Saadet Partisi olarak tüm bu borçlara talibiz, bu sorumluluğu yüklenmeye hazırız!
Ne istediniz de bu millet size vermedi? Tek başına iktidar olma imkanını verdi, başkanlık sistemi istediniz verdi, saraylar, lüks makam araçları, dörder-beşer maaşlar, milyarlarca lira vergi... Hepsini ama hepsini aldınız.
Şimdi insanlar en ufak bir itirazda bulunca, hakkını talep edince; "elinize, dilinize dursun!" Öyle mi?
Kimin eline, dizine durur göreceğiz!
"Biz gidince ne olacak, ben olmasam Türkiye batar" diyenler de problemlerimizin çözümü için başka başka yerleri adres gösterenler de büyük bir yanılgı içindedir.
Saadet Partisi kadroları olarak "Yaşanabilir Türkiye", "Yeniden Büyük Türkiye" ve "Yeni Bir Dünya"nın mümkün olduğuna inanıyoruz.
Ve inanıyoruz; böyle bir Türkiye'yi 83 milyon insanımızla birlikte inşa edecek, bu başarıyı satır satır hep birlikte yazacağız.
Bu sözlerle basın toplantımıza son veriyor; sizleri ve ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımızı muhabbet ve hürmetle selamlıyor, katılımınız için teşekkür ediyorum.
Allah'a emanet olunuz...